Üçüncü göz nedir?
Neyi sembolize eder?
Nasıl açılır?
‘’Üçüncü göz’’, sadece üçüncü göz değildir. Üçüncü göz anlayışın, dönüşümün sembolüdür. Anlaşıldığı anlamada fiziki bir göz ile alakası yoktur, o sadece bir semboldür. Gerçekte bu gözün olması veya olmamasından öte üçüncü göz, varlık nedir, hayat nedir, sorularının girdabı, labirenti içinde geçirilen deneyimin dönüşümün adıdır. Zıtlıkların birlenmesi, yani varoluşun (herşeyin) varlık (birlik) içinde erimesi neticesinde hissettiğin uyumun, harmoninin adıdır. Yerel değil, bütündür. Onun için Hz. Mevlana ’’bilsen ki sen tümü ile bir gözden ibaretsin’’ der. Ve daha derinde aslında kainat bir gözdür. Göz, Arapça ayn demektır. Ayn ayrıca öz, kaynak ve zihin dışı varlık anlamlarına da gelir. Zaten üçüncü göz, insan bilincinde yansıyan aşkın varlığın kudret (enerji) noktasından algılanmasının adıdır. Zihin ile bilinenin ruhsal plandaki deneyimidir.
Tırtıl iki gözü, diyalektik yapıyı, zıtlıklar dünyasını sembolize eder; kelebek ise metamorfoza uğramış tırtıldır, bu anlamda kelebek de üçüncü gözü sembolize eder. İki gözün bir görmesi gibi. Aslında ayrı ayrı görünen varoluşun, özünde bir olduğunu deyemi ile kişi bedenden ruhun dereci hayatını bir nebze sezinlemiş olur. Maddi düzlemin maya olması çözülmesi ile varlık kendi aslını yine varoluş üstünden gözlemciye gösterir ki, görünen aynıdır fakat gören göz farklıdır. Buda onun için der ki: ’’Aydınlanmadan önce dağlar dağ, nehirler nehir, denizler denizdi. Aydınlandıkdan sonra dağlar dağ oldu, denizler deniz, nehirler de nehir. Ve dahi hepsi bir biri içinde eridi bir oldu.’’
Bir gün Mevlana oğluna: ‘’Oğlum, git de odadaki testiyi getir.’’ demiş. Oğlan gitmiş: ‘’Baba hangı testiyi istiyorsun, sağdakini mi soldakini mi?’’ demiş. Mevlana Hz. ise ‘’Orada bir tane testi var, senin şaşı bakısın onu iki gösteriyor.’’ demiş.
Beşer, yani daha iınsansı olan, -henüz insan değil- nesnelere bakar ve onların ayrı parçalar olduğunu zanneder. Beşerin varlık okuması budur. Her bir nesne ayrı klasöre dosyalanır zihinde. Bölünme burada başlar. Çünkü hard disk unutulmuştur. Hard disk unutularak yapılan adreslemede klasörler içinde kaybolma olasılığı çok yüksektir. Çünkü dosyaları bir arada tutan hard disktir. Hard disk keşfedilmeden yapılan eylemler dosyalar arasında bölünmeye sebep olur ve bölünmenin dindeki adı şirktir.
Üçüncü göz tüm dosyaların varlığının ancak hard disk ile sürdüğünü bilmektir. Ve daha derin anlamı ile herbirinin varlığının hard diske bağlı olduğunu deneyimlemektir. Bilmenin ötesi, deneyimin ismidir üçüncü göz. Deneyimlenmiş bilgi, kitap yüklü merkep olarak temsil edilir kutsal kitaplarda. İşte bilginin deneyime dönüşmesi üçüncü gözün açılmasıdır. İlim olarak bilinen şimdi görülmektedir. İslam tasavvufunda ilmel yakin, aynel yakin, hakkel yakın merteblerinde üçüncü göz aynel yakin ile temsil edilir. Kalb gözü denilen ‘’fuad’’ Necm suresinde geçer. ‘’Gözün gördüğünü gönül yalanlamadı.’’ der. Bu göz ilahi yansımaları seyrettiğin yerdir. Ayn Arapça göz demektir. Yakin ise şüphe ve tereddüte mahal olmayan açık bilgi demektir.
Pitagoras onun için okuluna almadan önce 40 günlük özel oruçlar verirdi. Çünkü bu göz açıldığında onu nefsani şeylere yönlendirmenin felakete sebep olacağını bilirdi. Bu yakine ulaşmadan önce arınmanın şart olduğunu vurgulardı. Ve derslere ancak bu 40 günlük açlık orucunu tutanlar girebiliyordu.
Çünkü Hermes okularında üçüncü göze gelen bir vizyonun aslında varlığa geldiğini, ancak varoluşda bedenlenmek için zemin aradığını bilmekteydiler. Hayal, gerçekliğe yansımanın bir önceki safhasıdır. Hayalin bir sonrası fiziksel dünyadır. Dolayısı ile kamil insanda, aydınlamış insanda 3.göze gelen vizyon aslında gerçektir, hayal değildir. Bilgisayarın ekranında görünenler sadece zihnimize yansıyan hard disk bilgileridir. Hard disk varlığın, bütünün tanrısal planı; ekran ise insan bilincini, zihnini temsil eder. Meyveye tohumdaki bilgi yansıyacaktır, dışındaki değil.
Eğer zihinde hard diski tanıyan bir bilgi ağı inşaa ettiysek o zaman görünenler sadece ekrandakilerle sınırlı olmayacaktır. Başka bir vizyon kendini ekrana yansıtacaktır. Hissediş zihinden kalbe yükselmekle alakalıdır, doğuş ve yeniden doğum aslında budur. ‘’Bedenden doğan beden, ruhdan doğan ancak ruhdur’’ der Hz. İsa ve ‘’kişi ruhdan doğmadıkça yani bu anlayışdan gebe kalmadıkça Tanrı’nın melekutuna erişemeyecektir.’’ der.
Buda talebelerine ‘’Özünü merkezden belkemiğin boyunca yükselen ışınlar olarak düşün, yaşam da içinde böyle yükselir. Kosmosu her daim yaşayan yarı şeffaf bir varlık olarak hisset.’’ der. İşte üçüncü gözü açılan, yani bu anlayışı kendinde kelame, olgunluğa getiren insan, yarı şeffaf bu sanal alemde oyunu kurallarına uygun olarak oynadığı için cenneti daha buradayken yaşar. Yaratıcı bilincin aktif olması üçüncü göz denilen kanaldan bir üste yani lotus 1001 yapraklı çiçek ile temsil edilen tepe çakrasına (arşı alaya) yüselir. Bir anlamı ile Allah’ın 1001 esmasını kendinde birlemiş insan-ı kamil, Buda olmuş, gerçek olmuş insandır.
Hz. Ali’nin bir kasidesi var Celcelutiye isminde. Orada 3. göz cebbar sıfatı ile bağlantılıdır. Hatta ebced değerı dahi 3’tür. Çok zarif bir tevafuktur. (eş zamanlılık). Orada 3 temel niteliğin birlenmesi ile ancak Ra (ruhlar) alemine yükseleneceği anlatılır. ’’Elif lam mim ra’nın ra’sı ile ruhlar mecmaına yükseldim.’’ der. Eğer beden zihin ve ruh senkronize olursa, o zaman ‘ra’ yani ‘gerçek ruh’ olan sizi kendise çeker. Zaten 3.gözden sonra da tepe çakrası 1001 lotus ile muhattap olmak söz konusu olur. Hatta onun (üçüncü gözün) sembolü dahi vardır. Üçtane yan yana sütun dikey olarak ve onların üstünde yatay bir sütun daha. Tabi bunların çok gizil, sembolik anlamları da vardır. Yatay ve dikey yükselişleri anlatır.
Miraçta Cebrail a.s. bu noktada bir adım daha atarsam yanarım demiştir. Gerçekden de üçüncü gözden daha üst bilinçlere ancak hiçlik ve tam arınmışlık ile çıkılabilir ki insani kamil makamıdır bu nokta. Onun için Buda Ananda’ya ‘’Aydınlanma yolunda beni görürsen sakın bana takılı kalma, beni öldür, yani as ve yoluna devam et’’ demiştir. Ekranlara yansıyan vizyonlara da takılı kalmamak lazım. Cennetler bu noktada yansıyan en tehlikeli vizyonlardır. Cehennemden kaçarsınız ama cennette takılı kalmak çok yüksek olasılıktır. Yolculuk sonsuzluğa yelken açmaktır.
Peki üçüncü gözün farkındalığı ve deneyimi için neler yapılabilir?
Bu nokta ile çok uğraşmamak lazımdır. Vurguyu oraya değil, ilime yapmak lazımdır. Kişi hak ettiği zaman sadece orası açılmayacak, daha nice çiçekleri meyve verecektir. Çiçek açmak için zorlanılmaz, sadece gerekenler yapılır. Orası kendiliğindedir. Varlık içinde kendiliğinden prensibi şu demektir: Tohumun içinde bütünün bilgisi vardır. Kişi sadece onu doğru toprağa gömüp, suyunu gübresini verir ve birgün bakar ki olmuş.
Zaten toprağa beden ile gömülürüz. Dolayısı ile bedeni anlarsak onun üstünden ruha yol bulabiliriz. Tohum (ruh) ise ancak ilim ile açılır. İlim ise kişinin sadece beden olmadığının derin deneyimidir. Beden ile özdeşleşmeden oluşturulan bilinç kişide yeni sıçrama alanları oluşturabilir. Oranın açılması adına sadece strateji oluşturulabilir. Kimse bunu senin adına yapamaz. Sadece strateji oluşturabilir. Ortam hazırlar, son noktayı sen bizzat koymak zorundasındır. Çünkü ruhsal kapılar dışarıdan değil içeriden açılır.
‘’İlim ilim bilmektir. İlim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır.’’ demiş Yunus Emre. Dönüşüm, ki dönüşüm noktası bu ilimde saklıdır. İlim ne içindir, içindeki saklı hazineyi bulmak içindir. Dolayısı ile bu çalışma içinde olan insanlar, zaten onun için bir çaba içindedir. Hani şu yapılınca net şu olacak diye birşey söylemek zordur. Tek bir şey söylenebilir. Her anın beden ve zihin düzlemindeki farkındalığı ile insan ruhun bir yansıması olan bu öz ile cevher ile muhattap olabilir.
Varlık cimri degildir. Fazlası ile verir ki aslı ile de vereceğini vermiştir. Eğer yapılması gereken birşey varsa o da bunun farkında olmaktan başka birşey değildir.
Kubilay Aktaş
Neyi sembolize eder?
Nasıl açılır?
‘’Üçüncü göz’’, sadece üçüncü göz değildir. Üçüncü göz anlayışın, dönüşümün sembolüdür. Anlaşıldığı anlamada fiziki bir göz ile alakası yoktur, o sadece bir semboldür. Gerçekte bu gözün olması veya olmamasından öte üçüncü göz, varlık nedir, hayat nedir, sorularının girdabı, labirenti içinde geçirilen deneyimin dönüşümün adıdır. Zıtlıkların birlenmesi, yani varoluşun (herşeyin) varlık (birlik) içinde erimesi neticesinde hissettiğin uyumun, harmoninin adıdır. Yerel değil, bütündür. Onun için Hz. Mevlana ’’bilsen ki sen tümü ile bir gözden ibaretsin’’ der. Ve daha derinde aslında kainat bir gözdür. Göz, Arapça ayn demektır. Ayn ayrıca öz, kaynak ve zihin dışı varlık anlamlarına da gelir. Zaten üçüncü göz, insan bilincinde yansıyan aşkın varlığın kudret (enerji) noktasından algılanmasının adıdır. Zihin ile bilinenin ruhsal plandaki deneyimidir.
Tırtıl iki gözü, diyalektik yapıyı, zıtlıklar dünyasını sembolize eder; kelebek ise metamorfoza uğramış tırtıldır, bu anlamda kelebek de üçüncü gözü sembolize eder. İki gözün bir görmesi gibi. Aslında ayrı ayrı görünen varoluşun, özünde bir olduğunu deyemi ile kişi bedenden ruhun dereci hayatını bir nebze sezinlemiş olur. Maddi düzlemin maya olması çözülmesi ile varlık kendi aslını yine varoluş üstünden gözlemciye gösterir ki, görünen aynıdır fakat gören göz farklıdır. Buda onun için der ki: ’’Aydınlanmadan önce dağlar dağ, nehirler nehir, denizler denizdi. Aydınlandıkdan sonra dağlar dağ oldu, denizler deniz, nehirler de nehir. Ve dahi hepsi bir biri içinde eridi bir oldu.’’
Bir gün Mevlana oğluna: ‘’Oğlum, git de odadaki testiyi getir.’’ demiş. Oğlan gitmiş: ‘’Baba hangı testiyi istiyorsun, sağdakini mi soldakini mi?’’ demiş. Mevlana Hz. ise ‘’Orada bir tane testi var, senin şaşı bakısın onu iki gösteriyor.’’ demiş.
Beşer, yani daha iınsansı olan, -henüz insan değil- nesnelere bakar ve onların ayrı parçalar olduğunu zanneder. Beşerin varlık okuması budur. Her bir nesne ayrı klasöre dosyalanır zihinde. Bölünme burada başlar. Çünkü hard disk unutulmuştur. Hard disk unutularak yapılan adreslemede klasörler içinde kaybolma olasılığı çok yüksektir. Çünkü dosyaları bir arada tutan hard disktir. Hard disk keşfedilmeden yapılan eylemler dosyalar arasında bölünmeye sebep olur ve bölünmenin dindeki adı şirktir.
Üçüncü göz tüm dosyaların varlığının ancak hard disk ile sürdüğünü bilmektir. Ve daha derin anlamı ile herbirinin varlığının hard diske bağlı olduğunu deneyimlemektir. Bilmenin ötesi, deneyimin ismidir üçüncü göz. Deneyimlenmiş bilgi, kitap yüklü merkep olarak temsil edilir kutsal kitaplarda. İşte bilginin deneyime dönüşmesi üçüncü gözün açılmasıdır. İlim olarak bilinen şimdi görülmektedir. İslam tasavvufunda ilmel yakin, aynel yakin, hakkel yakın merteblerinde üçüncü göz aynel yakin ile temsil edilir. Kalb gözü denilen ‘’fuad’’ Necm suresinde geçer. ‘’Gözün gördüğünü gönül yalanlamadı.’’ der. Bu göz ilahi yansımaları seyrettiğin yerdir. Ayn Arapça göz demektir. Yakin ise şüphe ve tereddüte mahal olmayan açık bilgi demektir.
Pitagoras onun için okuluna almadan önce 40 günlük özel oruçlar verirdi. Çünkü bu göz açıldığında onu nefsani şeylere yönlendirmenin felakete sebep olacağını bilirdi. Bu yakine ulaşmadan önce arınmanın şart olduğunu vurgulardı. Ve derslere ancak bu 40 günlük açlık orucunu tutanlar girebiliyordu.
Çünkü Hermes okularında üçüncü göze gelen bir vizyonun aslında varlığa geldiğini, ancak varoluşda bedenlenmek için zemin aradığını bilmekteydiler. Hayal, gerçekliğe yansımanın bir önceki safhasıdır. Hayalin bir sonrası fiziksel dünyadır. Dolayısı ile kamil insanda, aydınlamış insanda 3.göze gelen vizyon aslında gerçektir, hayal değildir. Bilgisayarın ekranında görünenler sadece zihnimize yansıyan hard disk bilgileridir. Hard disk varlığın, bütünün tanrısal planı; ekran ise insan bilincini, zihnini temsil eder. Meyveye tohumdaki bilgi yansıyacaktır, dışındaki değil.
Eğer zihinde hard diski tanıyan bir bilgi ağı inşaa ettiysek o zaman görünenler sadece ekrandakilerle sınırlı olmayacaktır. Başka bir vizyon kendini ekrana yansıtacaktır. Hissediş zihinden kalbe yükselmekle alakalıdır, doğuş ve yeniden doğum aslında budur. ‘’Bedenden doğan beden, ruhdan doğan ancak ruhdur’’ der Hz. İsa ve ‘’kişi ruhdan doğmadıkça yani bu anlayışdan gebe kalmadıkça Tanrı’nın melekutuna erişemeyecektir.’’ der.
Buda talebelerine ‘’Özünü merkezden belkemiğin boyunca yükselen ışınlar olarak düşün, yaşam da içinde böyle yükselir. Kosmosu her daim yaşayan yarı şeffaf bir varlık olarak hisset.’’ der. İşte üçüncü gözü açılan, yani bu anlayışı kendinde kelame, olgunluğa getiren insan, yarı şeffaf bu sanal alemde oyunu kurallarına uygun olarak oynadığı için cenneti daha buradayken yaşar. Yaratıcı bilincin aktif olması üçüncü göz denilen kanaldan bir üste yani lotus 1001 yapraklı çiçek ile temsil edilen tepe çakrasına (arşı alaya) yüselir. Bir anlamı ile Allah’ın 1001 esmasını kendinde birlemiş insan-ı kamil, Buda olmuş, gerçek olmuş insandır.
Hz. Ali’nin bir kasidesi var Celcelutiye isminde. Orada 3. göz cebbar sıfatı ile bağlantılıdır. Hatta ebced değerı dahi 3’tür. Çok zarif bir tevafuktur. (eş zamanlılık). Orada 3 temel niteliğin birlenmesi ile ancak Ra (ruhlar) alemine yükseleneceği anlatılır. ’’Elif lam mim ra’nın ra’sı ile ruhlar mecmaına yükseldim.’’ der. Eğer beden zihin ve ruh senkronize olursa, o zaman ‘ra’ yani ‘gerçek ruh’ olan sizi kendise çeker. Zaten 3.gözden sonra da tepe çakrası 1001 lotus ile muhattap olmak söz konusu olur. Hatta onun (üçüncü gözün) sembolü dahi vardır. Üçtane yan yana sütun dikey olarak ve onların üstünde yatay bir sütun daha. Tabi bunların çok gizil, sembolik anlamları da vardır. Yatay ve dikey yükselişleri anlatır.
Miraçta Cebrail a.s. bu noktada bir adım daha atarsam yanarım demiştir. Gerçekden de üçüncü gözden daha üst bilinçlere ancak hiçlik ve tam arınmışlık ile çıkılabilir ki insani kamil makamıdır bu nokta. Onun için Buda Ananda’ya ‘’Aydınlanma yolunda beni görürsen sakın bana takılı kalma, beni öldür, yani as ve yoluna devam et’’ demiştir. Ekranlara yansıyan vizyonlara da takılı kalmamak lazım. Cennetler bu noktada yansıyan en tehlikeli vizyonlardır. Cehennemden kaçarsınız ama cennette takılı kalmak çok yüksek olasılıktır. Yolculuk sonsuzluğa yelken açmaktır.
Peki üçüncü gözün farkındalığı ve deneyimi için neler yapılabilir?
Bu nokta ile çok uğraşmamak lazımdır. Vurguyu oraya değil, ilime yapmak lazımdır. Kişi hak ettiği zaman sadece orası açılmayacak, daha nice çiçekleri meyve verecektir. Çiçek açmak için zorlanılmaz, sadece gerekenler yapılır. Orası kendiliğindedir. Varlık içinde kendiliğinden prensibi şu demektir: Tohumun içinde bütünün bilgisi vardır. Kişi sadece onu doğru toprağa gömüp, suyunu gübresini verir ve birgün bakar ki olmuş.
Zaten toprağa beden ile gömülürüz. Dolayısı ile bedeni anlarsak onun üstünden ruha yol bulabiliriz. Tohum (ruh) ise ancak ilim ile açılır. İlim ise kişinin sadece beden olmadığının derin deneyimidir. Beden ile özdeşleşmeden oluşturulan bilinç kişide yeni sıçrama alanları oluşturabilir. Oranın açılması adına sadece strateji oluşturulabilir. Kimse bunu senin adına yapamaz. Sadece strateji oluşturabilir. Ortam hazırlar, son noktayı sen bizzat koymak zorundasındır. Çünkü ruhsal kapılar dışarıdan değil içeriden açılır.
‘’İlim ilim bilmektir. İlim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır.’’ demiş Yunus Emre. Dönüşüm, ki dönüşüm noktası bu ilimde saklıdır. İlim ne içindir, içindeki saklı hazineyi bulmak içindir. Dolayısı ile bu çalışma içinde olan insanlar, zaten onun için bir çaba içindedir. Hani şu yapılınca net şu olacak diye birşey söylemek zordur. Tek bir şey söylenebilir. Her anın beden ve zihin düzlemindeki farkındalığı ile insan ruhun bir yansıması olan bu öz ile cevher ile muhattap olabilir.
Varlık cimri degildir. Fazlası ile verir ki aslı ile de vereceğini vermiştir. Eğer yapılması gereken birşey varsa o da bunun farkında olmaktan başka birşey değildir.
Kubilay Aktaş