Öfke kendi kendinden hoşlanan, kendi kendini şişiren bir hırstır.
Hepimizin başına sık sık gelir. Bir şeye yanlış yere kızarız, bize
aldandığımızı ispat eden kanıtlar getirirler bu sefer de doğrunun
kendisine, suçsuzluğuna içerleriz. Bunun çok güzel bir örneğini
eskilerden okumuştum, hiç aklımdan çıkmaz. Her bakımdan değerli,
doğru bir insan olan Piso bir askerine kızmış, çayırdan dönerken
arkadaşının nerede kaldığını bilmiyor diye. Öyleyse sen onu öldürdün
demiş ve adamı birdenbire ölüme mahkum etmiş, tam asılacağı sırada
kaybolan arkadaşı çıkagelmiş. Bütün ordu bayram etmiş, iki arkadaş
sarılıp birbirlerini öpmüşler, cellat da ikisini almış Piso’ya götürmüş.
Herkes onun da bu işe sevineceğini sanıyormuş. Tam tersi olmuş:
Henüz geçmemiş olan öfkesi, kendini utandıran bu gerçek karşısında
büsbütün artmış ve hırsının bir anda aklına getirdiği şeytanlıkla
suçluları üçe çıkarmış, bir kişinin masum çıkması, üç kişinin birden
başını yemiş. Birinci askeri ikincisini kaybettiği için, ikincisini
kaybolduğu için, celladı da verilen emri yerine getirmediği için ölüme
mahkum etmiş.
Öfke saklanmaya da gelmez, büsbütün içimize işler. Demosthenes
bir meyhaneye girmiş, kimse görmesin diye arkalarda bir yer
arıyormuş. Diogenes görmüş ve demiş ki: Ne kadar arkalara gidersen
meyhaneye o kadar girmiş olursun. (Kitap 2, bölüm 22)
montaigne